29 Ağustos 2007 Çarşamba

fotoğraf: seda


Mahur Anı

Ocaktı aylardan: Kışın başında tütsü,
umuttu yılın başından ortasına
kurduğumuz zemberek: Yırtılmamıştı
henüz dudaklarımıza davranan
mahçup gülümseyiş, gözbebeklerimizde
bir önceki yılın acımasız tortusu,
kıyasıya korkuyorduk aslında
zamandan da, ona benzeyen öteki
ölçülerden de: Altına ateş tutulmuş
bir soru işareti gibi kıvrılıyordu
nereye koyacağımızı bilemediğimiz
parmaklarımız.


Ocaktı aylardan: kışa doğru tütsü,
hiçbiri diğerine benzememiş ilk ve
son baharlara doğru uzun,uçarı
kaçışlar, hepsinin ortasından ağır
bir kıvamla yükselen yaz buharına
doğru bir hülya, bir gem, bir taşkı:
Yırtılmıştı hemen dudaklarımıza
dadanan iğreti gülümseyiş, durup
bakmıştık bir an birbirimize:Gün,
gece geçecek, bir sonraki kışa
bir önceki kıştan kalan mahur anı
sekecekti.

ENİS BATUR

PERİŞEY

27 Ağustos 2007 Pazartesi

'TOSCA' GİACOMO PUCCİNİ


1. PERDE
Roma Cumhuriyeti eski Konsülü olan Angelotti, hapsedildiği St. Angelo Kalesi’nden kaçmıştır. Kız kardeşi Kontes Attavanti’nin sakladığı anahtarı alarak, St. Andrea Valle Kilisesi’nin mihrabına sığınır. Zangoç geldiği zaman Angelotti gizlenir. Ressam Cavaradossi gelir ve yapmakta olduğu tablo üzerinde çalışmaya başlar. Resim, Mary Magdalena adı verilen, çok güzel ama bilinmeyen bir kadına aittir. Cavaradossi, bu kadının ona sadece modellik yaptığını, aslında kalbinin, resimdeki modele benzeyen şarkıcı Floria Tosca’ya ait olduğunu söyler. Zangoç gittikten sonra Angelotti, yalnız olduğunu sanarak saklandığı yerden çıkar. Arkadaşı Cavaradossi oradadır. Cavaradossi kimsenin onları görmemesi için kapıyı kilitler. Dışarıdan Tosca’nın sesi duyulur, ressam, arkadaşını tekrar eski yerine gönderir. Kapının kilitli oluşu Tosca’nın kıskançlık duygularının kabarmasına neden olur. Cavaradossi onu yatıştırmayı başarır. Akşam buluşmak üzere sözleşirler. Tosca, Cavaradossi’nin yaptığı resmi Kontes Attavanti’ye benzetir ve kıskançlığı artar. Ressam, kendisine olan sadakatini bir kez daha ifade ederek onu ikna eder. Angelotti’nin kaçtığı öğrenilmiştir. Bunun ifadesi olan top atışı yapılır. Tosca istemeyerek kiliseyi terk eder. Cavaradossi, Angelotti’yi evinin bahçesindeki kuyuya saklamaya karar verir. İki arkadaş çıkarlar. İtalya ve Avusturya ordularının Napolyon’u yendiği haberi gelir. Zaferi kutlamak için, Zangoç kilise korosunu hazırlamaya başlar. Polis şefi Baron Scarpia’nın gelişi bu mutluluğu gölgeler. Adamlarıyla birlikte Angelotti’nin peşindedir. Doğru iz üzerinde olduğunu anlamıştır. Tosca kiliseye geri döner. Kutlamalarda şarkı söyleyecektir. Scarpia, Tosca’nın kaçak hakkında ne bildiğini öğrenmek için onu kıskandırmaya çalışır. Spoletta ve adamlarına Tosca’yı takip etmelerini söyler.
2. PERDE
Akşam olmuştur. Scarpia Tosca’yı beklemektedir. Kraliçe’nin kutlamaları başlamak üzeredir. Spoletta gelir fakat yanında kaçak Angelotti yoktur. Onun yerine Cavaradossi tutuklanmıştır. Scarpia, ressamın itiraf etmesini sağlayamaz. Tosca gelir. Cavaradossi onu, hiçbir şey söylememesi için uyarır. Scarpia, ressamın yan odaya götürülerek işkence yapılmasını emreder. Sevgilisinin çığlıklarına dayanamayan Tosca, Angelotti’nin sakladığı yeri söyler. İşkenceye son verilir. Bu arada, İtalyan ve Avusturya ordularının değil, Napolyon’un savaşı kazandığı öğrenilir. Bunu duyan Cavaradossi, politik düşüncelerini açıkça söyler. Scarpia onu götürür ve bu itirafın, ressamın kaderini belirlediğini söyler. Sevgilisinin hayatını bağışlaması için Tosca, Scarpia’ya yalvarır. Scarpia, bir şartla onun hayatını bağışlayabileceğini söyler, Tosca onun olacaktır. Tosca çaresizlik içinde öneriyi kabul eder. Scarpia sevgililerin özgürlük belgelerini yazarken, Tosca masanın üzerindeki bıçağı alarak polis şefini öldürür.
Şafak vakti. St. Angelo Kalesi’nde Cavaradossi’nin idamı için hazırlık yapılmaktadır. Ressam, Tosca’ya veda mektubu yazmak için gardiyandan kağıt kalem almayı başarır. Anıları canlanmıştır. Daha sonra Tosca gelir. İdamın gerçek olmadığını söyler. Ancak idam timi gelir, ateş edilir ve Cavaradossi cansız yere düşer. Scarpia tarafından kandırıldığını anlayan Tosca, kendisini kaleden aşağıya atar.



Cavaradossi’nin 3.perdede ki Arya’sıdır.

Cavaradossi tutuklu bulunduğu castel sant’angelo tepesinde sabaha karşı kurşuna dizilmeden önce söyler.


E LUCEVAN LE STELLE


e lucevan le stelle…

ed olezzavala terra…

stridea l’usciodell'orto…

e un passo sfiorava la rena..

entrava ella, fragrante,

mi cadea fra le braccia ...

oh dolci baci, o languide carezze,

mentr’io frementela

belle forme discioglea dai veli!

svani per sempre il sogno mio d'amore ...

l’ora el fuggita ...e muoio disperato!

e non ho amato mai tanto la vita!

Tekirce: jose carreras ' dan dinlemeli

VİSSİ D'ARTE VİSSİ D'AMORE


vissi d’arte, vissi d’amore,

non feci mai male ad anima viva!

con man furtiva quante miserie conobbi aiutai.

sempre con fè sincera la mia preghiera ai santi tabernacoli salì.

sempre con fè sincera diedi fiori agl’altar.

nell’ora del dolore perchè,

perchè, signore,

perchè me ne rimuneri così?

diedi gioielli della madonna al manto,

e diedi il canto agli astri,

al ciel, che ne ridean più belli.

nell’ora del dolor perchè, perchè, signor, ah, perchè me ne rimuneri così?




sanatim icin yasadim, ask icin yasadim,

yasayan hicbir ruha zarar vermedimgizli bir elle

bildigim pek cok talihsizligin acisini azalttim.

daima gercek bir inancladuamkutsal yerlere yukseldi.

daima gercek bir inanclacicekler biraktim o kutsal yere.

acinin saatindeneden, neden, ah tanrimniye bana bunu layik goruyorsun?

mucevherler verdim madonna'nin mantosu icin,

ve sarkimi yildizlara, onunla daha bir guzel gulumseyen cennete verdim.

acinin saatindeneden,

neden, ah tanrimniye bana bunu layik goruyorsun?

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Giacomo Puccini


Fotoğraf:tekir





Giacomo, 22 Aralık 1858'de yedi çocuklu bir ailenin ilk erkek evlatı olarak Lucca'da dünyaya gelmiştir. Babasını beş yaşındayken kaybetmiş ve eğitim için dayısı Fortunato Magi'nin yanına gönderilmiştir. Fortunato onu hem yetenekli hem de disiplinsiz bir öğrenci olarak görmüştür. Müzik geçmişi olan bir aileye mensup olması, Giacomo'nun da ataları gibi müzik eğitimi almasının başlıca nedenidir.
Giacomo müzik eğitimi sayesinde önce kilisede
org çalmaya başlamıştır. Operaya olan ilgisi, konservatuvar hocası Angeloni'nin teşviğiyle, Verdi'nin Aida operasının Pisa şehrinde 1876'daki bir gösteriminde başlar. 1880'den 1883'e kadar Milan konservatuvarında eğitim görür, Amilcare Ponchielli ve Antonio Bazzini'nin öğrencileri arasında yeralır.
1882'de, Sonzogno müzikevinin açtığı tek perdelik opera lirik yarışmasına katılır. Le Villi isimli bu ilk opera yarışmayı kazanamasa da, Ponchielli et Fontana'nın yardımıyla Verme tiyatrosunda 1884'de sahnelenir. Bu sayede yayıncı Ricordi'nin dikkatini çeken Puccini'ye ikinci bir opera siparişi gelir: Edgar. Bu dönemde, Puccini Elvira ile tanışır ve evlenirler. Bu evlilikten Tonio isimli oğlu dünyaya gelir.
Üçüncü operası, Manon Lescaut, Puccini'ye sadece büyük başarı getirmekle kalmaz, ayrıca lirik yazarı Luigi Illica et Giuseppe Giacosa ile üç yeni opera ile devam edecek bir işbirliğinin başlangıcını oluşturur. Bu operaların ilki, Henri Murger'in bir parçası üzerine yazılan, romantik operaların en iyileri arasında gösterilen La Bohème'dir. Bu serinin ikinci operası olan Tosca, Puccini'nin
natüralizme ilk adımıdır. David Belasco'nun bir eseri üzerine yazılan serinin üçüncü operası Madame Butterfly, ilk gösterimlerde ilgi görmese de, daha sonraki dönemlerde büyük başarılar kazanmıştır.
Besteci,
1903'de bir araba kazasında yaralanmış ve topal kalmıştır. Bunun sonucunda çalışmaları da yavaşlamıştır. 1906'da güftecisi Giacosa ölür. 1909'da karısının ithamları sonucunda, Puccini ile ilişkisi olduğu iddia edilen hizmetçisi intihar eder.
1918'de Il Trittico'yu, üç ayrı operayı parisli Grand Guignol stiliyle birleştirerek yaratır: dehşet bölümü Il Tabarro, duygusal bir trajedi Suor Angelica ve komedi bölümü Gianni Schicchi. Gianni Schicchi takdir görürken, Il Tabarro sınıflandırmaya alınmaz.
Puccini 1924'de Brüksel'de, gırtlak kanserinin yolaçtığı krizler sonucunda hayata gözlerini yumar. Son operası Turandot hala tamamlanmamıştır. Franco Alfano son iki sahneyi tamamlamış olsa da, bu eser yıllar içinde farklı finallerle sahnede yeralmıştır.
"
http://tr.wikipedia.org/wiki/Giacomo_Puccini"'dan alındı

21 Ağustos 2007 Salı

Marmara Adasında Günbatımı...












Fotoğraflar: TEKİR ;)













Marmaraya devam...






20 Ağustos 2007 Pazartesi

MARMARA ADASI




Adanın Tarihi
Adanın İsmiAdanın ilk ismi, Elafonesos'dur. Bu isim Elafos'tan yani geyik'ten türemiştir. Bir başka teoriye göre adaya ayak basan koloniciler yerli bir kadının testisinden su içmişlerdir ve adayı testi adası anlamına gelen Prokonnisos adıyla anmışlardır. M.Ö. 6. yüzyıl sonuna doğru ada yeni Prokonnisos, daha sonralarıysa sadece Prokonnisos adını aldı. Bu dönemden önce, ada'nın Neuris adıyla anıldığı bilinmektedir.
Milad sırasında ada, Elafonesos, Neuris ve Prokonnisos isimleriyle anılmaktaydı. Atina Metropoliti Meletios'un 17. yüzyıl sonunda yayınlanan coğrafyasında bu adaya kardeş adası anlamına gelen Adelfonesos ve Baş Ada anlamına taşıyan Protonnesos isimleri de verilmekteydi. Bizans imparatoru Justinyen döneminde ada'yı kızına çeyiz olarak armağan etti. Bu dönemde ada, Preikanisos adıyla anıldı. Ada'nın Marmara adını ne zaman aldığı belli değilse de Marmor (Mermer)'den gelen bu isim Bizans devri içerisinde ve bihassa Italyan gemiciler tarafından kullanıldığı anlaşılıyor. Marmara adı 1224'te ada'ya sahip olan Georgios tarafından, Marmara ismi soyadı olarak kullanılmıştır.
13. yüzyılın başında ada'ya Marmara dendiğini, haçlı seferlerini yazan Geoffroi Devillehardouin'den öğreniyoruz. 15. yüzyılda da ada'yı ellerine geçiren Türkler telaffuzu zor olan Proikonnisos yerine Marmara adını tercih etmişlerdir.
Yerleşmenin başlangıç tarihi neolitik döneme kadar iner. Asmalı köyünün kuzeyindeki bir koyda, alüvyon dolgu içerisinde bulunan kalıntılar neolitik'te ada'da bazı yerleşimlerin varlığı göstermektedir.
Marmara Adasında kesin olarak bilinen ilk yerleşim, tarihçi Strabon'un anlattıklarına göre I.Ö. 680 yıllarında Marmara Adası'na dışarıdan gelip yerleşen Sisam ve Miletos'lular tarafından kurulmuştur. Miletos'tan gelenler, ada'nın kuzey doğusunda bulunan; bugünkü adı Saraylar, antik dönemdeki ismi Palatia olan bölgedeki zengin mermer yataklarını keşfedip, işleterek, dünyanın pek çok yerine Marmara mermerini ihrac etmişlerdir. Marmarada bulunan mermer, yapısı itibariyle mimari ve heykel sanatlarında kullanılmaya oldukça müsaittir. Mermer üretimi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar devam etmektedir.




Ionia isyanına katılan Prokonnisos'un M.Ö. 493 yılında Fenikeliler tarafından yakılması üzerine, Marmara adası M.Ö. 478-477 yıllarında kurulan Attika-Delos deniz birliğinin bir üyesi olmuştur. Ada, M.Ö. 362-358 yılları arasında Kyzikos'lular tarafından zaptedilip ahalisi topluca Kyzikos'a (Kapıdağı) sürülmüştür. Ada'nın ünü antik çağda Mitologya'ya kadar ulaşmış ve tanrıça Rhea Cronos'a Zeus yerine yutturduğu bebek biçimindeki taşı Prokonnisos'tan getirtmiştir.
Ada'nın Kyzikos egemenliğine geçmesinden birkaç yıl sonra M.Ö. 353 senesinde ölen Karia satrabı Maussolos için karısı Artemis II tarafından Halikarnassos (Bodrum)'da mimar Pitheos'a yaptırılan ve eski dünyanın yedi harikasından biri sayılan Mousselleion namındaki anıt mezarın duvarlarına kaplanan levhaların Prokonnisos'tan gittiğini M.Ö. I. yüzyılda yaşamış olan Romalı bir mimar Vitruvius'tan öğreniyoruz.
Kyzikos'un tarihini yazan Deiokhos ve Vitruvius'un ada'da çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Büyük İskender döneminde, Prokonnisos'lu Bion, ünlü Miletos'lu Kadmos'un eserlerini tasnif etmiştir. Antonin'ler döneminde imparator Hadrianus'un ada'yı ziyaret ettiği, Gündoğdu (Prastioi) köyünde konakladığı Texier'in yazılarında anlatılmaktadır. Ada'da Prokonnisos'lu şair-filozof Aristeas yaşamış-tır. "Tanrılar Prokonnisos'u yaratırken sarhoştular, başka türlü bu kadar güzelliği bu adaya vermezlerdi" sözü Aristeas'a aittir.
Prokonnisos'lu Aristeas destansı şiirlerini Arismaspes adlı yapıtında toplamıştır. Aristeas'ın bu konuda Homeros'u bile geçtiği söylenir. Prokonnisos'lu Aristeas, rivayete göre Kyzikos'ta gezerken tesadüfen bir butiğe uğrar ve daha sonra orada ölüsünü bulurlar. Ölüsünü bulduklarında üzerindeki elbiseler simsiyahmış. Ölümü üzerine tören yapmaya hazırlanırken tekrar canlandığı ve bunun ileriki yıllarda tekrarlandığı anlatılır. Herodot'un yazdıklarına göre, Aristeas bir karga olarak Marmara Adası üzerinde yaşamına devam edip tanrılara eşlik etmektedir. Prokonnisos'lu Aristeas İtalya'da yaşayan Grek'ler arasında beğenilen bir filozof-şairdir. Hatta Aristeas, Apollon'la özdeşleştirilerek Metapontios denilen bölgede heykelleri dikilmiştir.


Bizans Dönemi
Prokonnisos, Bizans Piskoposluk makamıydı. IX. yüzyıla kadar bağımsız bir metropolitlik, 1824 tarihinde bir metropolis olmuştur. Ada Bizans devrinde itaatsiz papazların sürgün yeri durumuna gelmiştir. Gezgin tarihçi Dapper'e göre ada'da sayıları fazlaca olan Ermit (dünya nimetlerinden son derece az faydalanan, kaya ve ağaç kovuklarında yaşayan kendini tamamen tanrıya adayan Hristiyan din adamlarına verilen isimdir.) denilen din adamları yaşardı.
1204 yılında Marmara, Pierre de Braiccuel'e düşmüş ve bir Latin piskoposluğu olmuştu. 1230 yılında imparator Yoannis III Dukas Vatatzes zamanında ada, Iznik'teki Bizans'lılar tarafından geri alınmış, altı sene sonra da Baylos Yoannis Mikelis donanmasının taarruzuna uğramıştı. 1307 senesinde ada'ya saldıran Katalan'lar ada'yı ele geçirememişlerdir. 1399 yılında ada açıklarında Osmanlı'larla Venedik'liler arasında meydana gelen bir deniz savaşı sonunda ada'nın kimlerce ele geçirildiği belli değildir.
1422 yılında imparator Manuil Paleologos'un ada'yı ziyareti Bizans yazarlarının burası hakkındaki son bahsini teşkil etmektedir.
Yazar Kıhalkolondilis'e göre ada'lı bir kıza aşık olan imparator bu aşk yüzünden vaktini ada'da geçiriyor ve başkente dönmüyordu. (Kaynak: M. Louis Lacroix)
Imparator Manuil Komninosun 1115 yılında Yoannis Komnisos'a bağışladığı Prokonnisos adası, daha sonra 1224'de Despot ve Mora dükü diğer Manuil Komninos tarafından Georgios Marmara'ya bağışlanmıştır.
Adaya Türklerin Gelişi
Türk'lerin ada'ya ilk gelişi 1090 yılında Arslanbey adındaki Selçuklu komutanın Marmara ve civarındaki adaları ele geçirişiyle olmuştur. Bundan sonra 1359'da Orhan Gazi döneminde Süleyman Şah'ın Rumeli'ye geçişiyle bazı Türk'lerin burada ikamet ettiği; İstanbul'un fethi olan 1453 tarihinden sonra Marmara Adası'nın yönetimi tamamen Osmanlı İmparatorluğu'na geçmiştir. Bu dönemden sonra da Osmanlı İmparatorluğu adadaki Rum ve Yahudi toplumuna adada kalma yaşama özgürlüğünü tanımıştır. Bu yapı 1924'te Yunan istan'la yapılan mübadele antlaşmasına kadar devam etmiştir. Günümüzde Marmara Adası'nda Rum ve Yahudi toplumundan hiç kimse kalmamıştır.
Marmara Adası Yahudileri
Marmara Adası'na Yahudiler'in gelişi II Beyazıt zamanında olmuştur. Imparatorluk, Ispanya'nın sürgüne gönderdiği Yahudiler'e (Sephardic) kucak açmış Tekirdağ, Gelibolu, Çanakkale ve Marmara Adası'na yerleşmeleri için izin vermiştir. Marmara'daki Yahudiler daha çok ticaretle uğraşırlardı. Tuzlu balık imalatı, bakkallık, hazır elbise ve giyim eşyası, şarap imalatı, peynircilik, tenekeden imal edilen kap-kacak ve soba imalatı yaparlardı. Ada'yı terkettikleri zamana kadar bu mesleklerini sürdürenlerden, peynirci Albert, tenekeci Nahman, giyim eşyası ve iylik gibi şeyleri satan Avram, şarap imalatçısı Aron Kaptan, şarapçı ve bakkal Şuva Bezirgan, tuzlu balıkçı Daniel, Manifaturacı Avram Kalvo, bakkal Mordohay, bakkal Nisim Ağa ve çocukları, Marko ve Yeşua Kordova 1950 yılına kadar Marmara'da kalmışlar, en son bakkal Yeşua ve şarapçı Aron kaptan Israil'e göç etmişlerdir. Bugün bu cemaatten geriye birkaç adet Yahudi evi ve bir Sinagog kalıntısı vardır. Yahudilerin mezarlığı padişah tarafından tahsis edilen eski soğuk hava deposunun kurulduğu alandaydı. Bu mezarlık, 1950'ye kadar kullanılmıştır. Burada en son gömülen Yahudi Nisim Ağa'dır.
Marmara adası kökenli Yahudi'lerin en ünlüsü şüphesiz ki 1880 yılında Marmara'da doğan Atatürk'ün doktorlarından TBMM'de beşinci ve altıncı dönemlerde (1935-1939) milletvekilliği yapmış Dr. Samuel Abreveya Marmaralı'dır.
Sonradan Et-Balık Kurumu'nun soğuk hava deposu yapılırken, maalesef bu mezarlık yokolmuştur. Belirli mezar taşları şu an koruma altına alınmıştır. Mevcut sinagogun restorasyonu için belirli ilişkiler kurulmuş, ancak bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır.